İklim krizi ne yazık ki büyük yıkımlar ile hızla geliyor. Ve yine ne yazık ki ülkeler ve insanlar bu konuyu gündemlerine almadıkları için neler olduğunun farkında değiller. Verilen taahhütler yerine getirilmemekte hatta daha fazla tahribat yapılmakta.
Dünyanın bir kısmı iklim krizinin boyutlarının farkında olmasa bile bir kısmı bunu yıllardır yaşamakta ve işlerin iyice ciddileştiğinin farkındalar. Kısa bir süre önce yapılan bir haberde ‘Güney Amerika ülkesi Şili 13 yıldır kuraklıkla mücadele etmekte ve yetkililerin yaptığı son alınan önlem planına göre başkent olan Santiago’da suyu karneyle vermeye başlayacaklarını duyurdular. Hükümet verilerine göre su mevcudiyetinin son 30 yılda yüzde 10 ila 37 arasında düştüğü ve 2060 yılına kadar Kuzey ve Orta Şili’de yüzde 50’ye kadar düşebileceği tahmin ediliyor’ (NTV. 2022).
Yapılan başka bir haberde ise iklim değişikliği ve bunun getirisi olarak meydana gelen doğal afetler nedeni ile son elli yılda bazı ülkeler başkentlerini değiştirmek zorunda kaldı. Haberin içeriğine göre ‘Endonezya’nın başkenti olan Cakarta, her yıl başta sel olmak üzere çeşitli afetlerle karşı karşıya kalıyor. Üstelik kentin kuzeyi de batma tehlikesi yaşıyor. Kentin yaklaşık yüzde 25’inin 2050’de deniz seviyesine ya da daha altına ineceği tahmin edilirken, bunun sebebi olarak ise yoğun nüfusun kullandığı yer altı suları ile yükselen deniz suları gösteriliyor’ (Çetinkaya. 2022).
Ülkemizde ve yakın çevredeki diğer ülkelerde küresel ısınmadan elbette nasibini alacak ve olabilecek felaket senaryoları bilim insanları tarafından gözler önüne sunulmakta. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağı ile ilgili yapılan başka bir habere göre ise ‘Akdeniz kuşağı küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgelerden biri ve Akdeniz için ‘sıcak nokta’ tanımı yapılmakta.
Her yıl daha sıcak bir yaz olacak ve bu da beraberinde kuraklığı ve nüfusun yarısının su kıtlığı ile mücadele etmesine neden olacak. Denizlerdeki artan sıcaklık nedeni ile balık türlerinin yüzde 60’ının nesli tükenecek. İklim değişikliğine dair önemli uyarılar içeren Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin son raporlarını yorumlayan Profesör Doktor Barbaros Gönençgil‘e göre; “Farklı senaryolara yer verilen raporda 120 yıllık bir süreç içerisinde küresel sıcaklıkta yaklaşık 1,1°C’lık artış öngörülüyor. Türkiye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu alanlarda özellikle yıllık yağış miktarlarından etkilenmeler bekleniyor. Bunun yanı sıra yağışın şiddetiyle ilgili önemli değişiklikler söz konusu. Daha fazla seller, taşkınlar, yani yağışı ilgilendiren problemlerin belli bölgelerde öne çıkmasını bekliyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu Doğu Akdeniz ve Akdeniz coğrafi bölgesine yönelik de raporda kapsamlı açıklamalar yer alıyor. Türkiye ve içinde bulunduğumuz Akdeniz kuşağı, iklim değişikliği sürecinden dünyada en fazla etkilenecek bölgelerden biri. Türkiye’de mevcut koşullarda farklı iklim bölgeleri nasıl varsa, bunların etkilenme şekli de farklı olacak. Karadeniz’de ve Anadolu’nun güneyinde yağışlarla ilgili ekstrem hadiseler beklenirken, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’nun belli bölgelerinde, az yağışlar olması, daha kuraklaşmaya yönelik bir gidiş olması beklentilerin içeresinde. Özellikle sıcaklıkların 3,5,-4 derece artması halinde Güney Ege ve Akdeniz’in batı ve orta bölgelerinde yaklaşık yüzde 20-30, Ege’nin kuzeyi, İç Anadolu, Marmara ve Güneydoğu Anadolu’da da yaklaşık yüzde 10 yağışlarda azalma tahmin ediliyor” (Sayın,2022).
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinde (İPCC) 65 ülkeden 278 bilim insanının 6. Değerlendirme Raporunun üçüncü ve son bölümü olan “Azaltım” konulu raporu da Nisan ayında yayımlandı. ‘‘Raporda Kanıtlar ortada. Şimdi harekete geçme zamanı” ana sloganı çerçevesinde “2030 yılına kadar küresel karbon emisyonlarının yarıya indirilmesinin mümkün olduğu mesajı verildi. Ancak sera gazı salımlarının mevcut halini koruması durumunda ise küresel sıcaklık artışının Paris İklim Anlaşmasının öngördüğü hedef değer olan +1,5°C seviyesinin 2 katını dahi aşarak +3°C’nin üzerinde seyredebileceği de öne çıkan hususlardan biri oldu. Böylesi bir tablo ise hiç kuşkusuz insanlar, ekosistemler ve doğal yaşam üzerindeki baskıların katlanarak artacağı anlamını taşıyor’’(NTV. 2022).
Bu kadar ciddi sonuçlar bizi beklerken hala insanoğlunun bunun farkında olmaması ve devletlerin ve kurumların farkındalık yaratmamaları bizi felakete son hızla sürüklemekte. Doğaya karşı verdiğimiz bu anlamsız savaş bizi içten içe tüketmekte ve yeni nesillere bir damla suyu çok görmekten başka bir şey değil. Hala düzeltebilecek gücümüz varken lütfen bilinç düzeyimizi artıralım, kimse bir şey yapmıyorsa en azından biz birey olarak kapımızın önünü süpürelim ve çevremizdekilerinde süpürmesi için destek olalım. Doğa ile aynı takım içerisinde yer alıp geleceğimizi kurtaralım.