Önceki yazılarımızda kozmetiklerde en çok kullanılan biyoteknolojik maddelerden bahsetmiştik. Yazı serimizin bu son kısmında ise bu maddelerin kullanım alanlarına değineceğiz.
İçindekiler
Yaşlanma karşıtı biyoteknolojik etkin maddeler
Cilt yaşlanması; intrinsik ve ekstrinsik veya bunların birlikteliğinin neden olduğu karmaşık biyolojik bir süreçtir.
Hem intrinsik (zamana bağlı) hem de ekstrinsik (zamandan bağımsız) yaşlanma nedeni ile cilt nemini kaybederek kurur ve ileri yaşlarda hormonal nedenler ile deride bağ dokusu proteinleri azalır [1].
İntrinsik faktörler; genetik, hücre metabolizması, hormonlar ve metabolik olayları kapsarken, ekstrinsik faktörler; ışığa devamlı maruziyet, kirlilik, radyasyon, kimyasallar ve toksinleri içine almaktadır [2]
Fonksiyonlarına veya etkilerine göre, yaşlanma karşıtı aktif bileşenleri üç ana kategoriye ayırabiliriz. Bunlar nemlendiriciler, antioksidanlar ve ekstraselüler matriks destekleyicilerdir [2].
Yaşlanma belirtilerini gidermek ve geciktirmek amacıyla öncelikle, günlük cilt bakım ve doğru güneş koruyucu ürünlerin kullanılması gerekmektedir. Kullanılan kozmetik ürünlerin ardından antioksidan ve/veya hücre düzenleyici topikal aktif/medikal maddeler yer alır. Aynı zamanda sistemik etki amacıyla yine bazı kozmetik formülasyonlarda antioksidanlar kullanılabilmektedir. Kimyasal peeling, görünür ışık tedavisi, yoğun ışık darbesi (IPL-Intense Pulse Light), lazer uygulamaları, radyofrekans uygulamaları, cilt enjeksiyonları, dinamik kırışıklıklardan korumak, statik ve anatomik kırışıklıkları düzeltmek ve ciltteki yağ dokusu oranını düzenlemek gibi invazif yöntemler de kozmetik ürün kullanımına ilave olarak sıklıkla uygulanmaktadır [1].
Büyüme faktörleri, soya peptitleri ve lamininin yaşlanma karşıtı etkileri bulunduğu, polipeptitlerin kolajen sentezini artırıp dermal metabolizmayı aktive edebildiği çeşitli çalışmalarda kanıtlanmıştır. Yapılan bu çalışmalarda östrojenin cilt yaşlanması üzerinde etkili olduğunu da kanıtlanmış ve östrojenin, cilt kalınlığını, kırışıklıkları ve cilt nemini etkileyerek cilt yaşlanmasını önlemekte olduğu, glikozaminglikanlarda artışa neden olarak dermisin su tutma kapasitesini artırdığı gösterilmiştir [2].
Hiperpigmentasyonu önleyici biyoteknolojik etkin maddeler
Hiperpigmentasyon, özellikle güneşe sıklıkla maruz kalan bölgelerde, sıklıkla anormal kahverengi lekeler olarak görülen, yaşlanmanın ve kronik UV maruziyetinin yaygın bir semptomudur [2].
Derinin hiperpigmentasyon ile seyreden hastalıkları, normal melanositlerden aşırı melanin üretilmesi sonucunda anormal cilt koyulaşması ile karakterize bir grup hastalıktır. Bu hastalıklardan en yaygın olanları melazma ve postinflamatuvar hiperpigmentasyondur. Derinin hiperpigmentasyon ile seyreden hastalıkları oldukça yaygın görülmekte ve özellikle yüzde ve boyunda görülen melazma ve postinflamatuvar hiperpigmentasyon hastalar için önemli bir kozmetik problem ve psikososyal stres oluşturabilmektedir.
Hiperpigmentasyon Tedavisi
Hiperpigmentasyonla giden hastalıkların tedavisi oldukça uzun bir süreci kapsamakta ve özellikle koyu tenli şahıslarda tedavi daha zor olmaktadır [3].
Hiperpigmentasyonun tedavisi için en yaygın yol tirozinaz inhibisyonudur. Tirozinaz, L-tirozinin dihidroksifenilalanine (DOPA) dönüşümünü ve DOPA’nın kinona dönüşümünü katalize eder ki bu iki adım, melanin sentezindeki hız kısıtlayıcı basamaklardır [2]. Tirozinaz, melanin üretimini kontrol etmek için hız sınırlayıcı enzim olan bir oksidazdır. Tirozinaz tedavisi dışında kojik asitte, hiperpigmentasyonun tedavisi için kullanılmaktadır.
Kojik asit, Aspergillus ve Penicillium türleri tarafından üretilen suda çözünebilen ucuz bir fungal sekonder metabolittir. Antioksidan, antimikrobiyal ve antienflamatuvar gibi değerli biyolojik özelliklere sahip olup, hiperpigmentasyonu ve cilt kırışıklıklarının oluşumunu önleme kapasitesine sahiptir. Kozmetikteki birincil kullanımı cilt beyazlatıcı özelliğidir; ancak normal sıcaklıklarda bile cilt uyumu ve stabilitesi ile ilgili sorunlar vardır. Bu nedenle, alternatif tirozinaz inhibitörleri üzerine araştırmalar devam etmektedir [2].
Güneşten koruyucu etkiye sahip biyoteknolojik etkin maddeler
Güneş ışınları, farklı dalga boylarında yayılır. Bu ışınlardan, görünen ışık ve ultraviyole ışınları dünyaya ulaşır. Birkaç çeşidi bulunan ultraviyole ışınlar, özellikle yaz aylarında güneşin etkili olduğu saatlerde yoğun olarak maruz kalındığında olumsuz etkilere yol açabilirler. Güneş ışınlarının etkisiyle deri 2-4 kat kalınlaşma gösterir, deride kırışıklıklar oluşur. Güneşe fazla maruz kalmanın sonucu olarak deride lekelenmeler ve damarlanmalar görülebilir. Tüm bu etkiler derinin erken yaşlanmasına sebep olur. Deri kanserleri ve doğrudan yoğun miktarlarda güneşe maruz kalma arasında bir ilişki vardır [4].
UV ışınları cildin alt katmanlarına dek nüfuz edebildiklerinden, kolajenin azalmasına, cilt üzerinde hücre hasarına ve melanin pigmenti birikimine yol açarak çil oluşumuna sebep olabilir [4].
Günümüzde bu etkilerle savaşmak için birçok girişim ve araştırma vardır. Karotenoidler gibi, UV ışınlarına dirençli Antarktika bakterilerinden izole edilen, biyoteknolojik uygulamalarda kullanılan fotokoruyucu moleküller bunlara örnek olarak verilebilir. Biopterin glikozu da deniz planktonik siyano bakterilerinden üretilen bir pigmenttir ve cildi UVA radyasyonunun olumsuz etkilerinden korumaktadır. Bu nedenle güneş koruyucu kozmetiklerinin formülasyonunda kullanılmaktadır [2].
Parfümlerde kullanılan biyoteknolojik etkin maddeler
Koku bileşikleri, gıda, parfüm ve kişisel bakım ürünlerinin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, yapılan çalışmalarda genellikle benzaldehit, vanilin, tetrametilpirazin ve 2-fenilalanin gibi doğal aromaların biyoteknolojik üretimine odaklanılmıştır. Lipazlar da yüzey aktif maddeler ve aroma üretiminde faaliyet gösterdikleri için parfümeride de potansiyel uygulamalara sahiptirler. Aynı şekilde monoaçil gliseroller ve diaçilgliseroller, gliserollerin esterleştirilmesiyle üretilmekte ve parfüm endüstrisinde yüzey aktif madde olarak kullanılmaktadırlar [2].
Son olarak:
Tüm organlarımız gibi, bizi dışarıdaki etkilerden koruyan ve görünüşümüzü oluşturan cildimiz de çok önemli. Bu sebeple kullandığımız kozmetik ürünlerin içerikleri oldukça mühim.
Sadece internetten ya da önerilerden etkilenerek değil bu iş üzerine uzmanlaşmış kişilerden de yardım alarak bu ürünleri kullanmalıyız aksi takdirde uzun vadede cildimize ve vücudumuza geri dönüşü olmayan zararlar verebiliriz. Kısacası içeriğini okumadan ve size iyi gelip gelmediğinden emin olmadan lütfen hiçbir kozmetik ürününü kullanmayın. Bu maddeleri bir ilaç gibi görün ve unutmayın azı karar çoğu zarar.
Sevgilerle.
Kaynaklar:
- Evren Alğın Yapar, Sakine Tuncay Tanrıverdi, ‘’ Yaşlanma Karşıtı Kozmetik Yaklaşımlar ve Ürün Bileşenleri’’, Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi, 2016
- Sena İstanbulluoğlu, Selin Seda Timur, R. Neslihan Gürsoy, ‘’ Kozmetiklerde Kullanılan Biyoteknolojik Etkin ve Yardımcı Maddeler’’, Hacettepe University Journal of the Faculty of Pharmacy, 2020
- Dr. Selma Korkmaz, Dr. İjlal Erturan, ‘’ Hiperpigmentasyon Tedavisi ve Yeni Yaklaşımlar’’, Dermatoloji AD, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009
- http://www.koska.com/tr/blog/2017/temmuz/gunesin-cildimize-etkileri (E.T: 17.11.2020 00:24)