Mart ayının başında, BM delegeleri uluslararası sularda deniz biyolojik çeşitliliğinin korunması konusunda Newyork’ta tarihi bir anlaşmaya vardılar. Uluslararası anlaşma biyolojik çeşitliliğe ve okyanuslara koruma sağlamayı hedefliyor.
Okyanusları korumak, iklim değişikliğine küresel tepkinin önemli bir parçasıdır. Okyanuslar, CO2 emisyonlarını ve ısıyı emmektedir. Okyanuslar bugüne kadarki tüm karbondioksit emisyonlarının yaklaşık dörtte birini ve Dünya üzerinde hapsolmuş sera gazı emisyonlarının ürettiği ısının %90’ını emerek, insan yapımı küresel ısınmanın etkisinin yükünü uzun süredir üstlenmektedirler. Bu ısınma, okyanuslar üzerinde önemli değişikliklere yol açmıştır. Kıyı yaşamı ve kıyıda yaşayan toplulukların geçim kaynakları üzerinde ciddi etkileri olan okyanus ısınması, asitlenme, oksijensizleşme ve deniz seviyesinin yükselmesine neden olmuştur.
Geçen yıl, BM İklim Değişikliği Sekreterliği, okyanusun geçim kaynakları ve biyolojik çeşitlilik için hayati önemi ve iklim sisteminin temel bir bileşeni olduğunu vurgulayan bir rapor yayınlamıştır.
Rapor, kıyı bölgelerindeki insanların iklim değişikliğine karşı mücadelede ön saflarda yer almaya devam ettiğini ve orantısız bir şekilde etkilendiğini kabul etmektedir. Aynı zamanda, okyanuslar karbon depolamak için çok büyük bir potansiyele sahiptir ve kıyı suları, ekosistemin korunması ve restorasyonunun yanı sıra yenilenebilir enerji projeleri için birincil konumdadır.
İklim ve biyolojik çeşitlilik krizlerini birlikte ele alma ihtiyacı giderek atmaktadır.
Uluslararası toplumların, Paris Anlaşması’na göre küresel ortalama sıcaklığı sanayi öncesi seviyelere göre 1,5 santigrat derece düşürme şeklindeki hedefine ulaşmaları için ulusların küresel sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar %43 oranında azaltmaları gerektiği düşünülürse bu durum daha da önem kazanmaktadır.
Bir sonraki adım olarak, geçen yıl Şarm El-Şeyh’te düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansı COP27’de toplanan devletler, Paris Anlaşması kapsamındaki ulusal iklim eylem planlarına ve stratejilerine okyanus temelli eylemi nasıl dahil edebileceklerini araştırmayı taahhüt etmişlerdir.
Okyanuslar, atmosferdeki karbondioksiti azaltmanın anahtarı olabilir mi?
Uzmanların çoğu, iklim değişikliğinin ve beraberinde gelen küresel ısınmanın, aşırı sıcak olaylarının ve daha güçlü fırtınaların durdurulmasının, atmosferden karbondioksit ve diğer sera gazlarının uzaklaştırılmasını gerektireceği konusunda hemfikirdir. Ancak insanlık yılda tahminen 37 milyar metrik ton karbondioksiti dünyaya bırakmaktadır ve bu durumu düzeltmek için mevcut stratejiler yetersiz kalıyor gibi görünmektedir.
Los Angeles California Üniversitesi’nden (UCLA) araştırma ekibi, her yıl atmosferden milyarlarca metrik ton karbondioksitin çıkarılmasına yardımcı olabilecek bir yol geliştirmiştir. Kullanılan teknolojiyle atmosferik karbondioksiti doğrudan yakalamak yerine, onu deniz suyundan çıkararak deniz suyunun daha fazla emmesini sağlanacaktır. Çünkü deniz suyu birim hacim başına havadan yaklaşık 150 kat daha fazla karbondioksit tutmaktadır.
UCLA Karbon Yönetimi Enstitüsü Direktörü Gaurav Sant, “İklim değişikliğini azaltmak için, atmosferdeki karbondioksiti yılda 10 ila 20 milyar ton arasında bir seviyede uzaklaştırmamız gerekiyor” demiştir.
Yapılan araştırmalara göre Dünya’da okyanus ve atmosfer bir denge içindedir, aslında okyanus atmosferin CO2’si için bir sünger görevini görmektedir. Bu durumda eğer CO2 okyanustan büyük miktarlarda uzaklaştırılırsa, okyanus tarafından atmosferden daha fazla CO2 emilebilir hale gelecektir. Bu noktadan yola çıkarak UCLA bilim insanları, çalışmalarını başlatmış, okyanus tabanındaki deniz kabuklarının oluşumunu taklit ederek atmosferden karbonu yakalamayı sağlayan yeni karbon temizleme teknolojisi geliştirmişlerdir. (Şekil1)
Şekil1: UCLA ekibinin tek adımlı karbon tutma ve depolama konsepti
UCLA Karbon Yönetimi Enstitüsü Direktörü Gaurav Sant “Karbondioksiti yönetmek ve azaltmak her şeyden önce ekonomik bir zorluktur. Günümüzün karbon yönetimi yaklaşımlarının çoğu ya üretebileceğimizden daha fazla temiz enerji gerektiriyor ya da karşılanamaz durumdadır. Bu, nedenle erişilebilir ve dünyayı yoksullaştırmayacak çözümler üretmemiz gerekiyor. Sahip olduğumuz sınırlı enerji ve finansal kaynakları göz önünde bulundurarak, benzeri görülmemiş bir ölçekte sentetik müdahaleleri nasıl başarabileceğimizi düşünmek için bir pragmatizm merceği kullanmaya çalıştık.” demiştir.
Okyanuslar, yenilenebilir enerji için birinci sınıf yerlerdir. Mümkün olduğunca doğal ortamlarında bırakılmış bozulmamış okyanuslara ihtiyacımız vardır. Okyanusların kirliliği durdurulmalıdır. Yeni Uluslararası Açık Deniz Anlaşması’na göre 2030 yılına kadar küresel okyanusun %30’u korunmaya alınacaktır ancak bu yeterli değildir. Tüm okyanus ve denizlerin korunma altına alınması gereklidir. Hızla azalan biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için zamanın daraldığı göz önüne alındığında, yeni Açık Deniz Anlaşması’nın mümkün olan en kısa sürede yürürlüğe girebilmesi için hızla kabul edilmesi ve onaylanması önemlidir.