Hiç kendinizi;
“Kalbim hızlanmaya başlıyor, kalp krizi mi geçiriyorum?”
“Nefes alamıyorum, çok kötüyüm.”
“Soğuk terler döküyorum, sanırım bayılacağım hatta ölebilirim!”
“Bu durum beni çok korkutuyor.”
Gibi hisler ve düşünceler içerisinde boğulurken buldunuz mu? Bu şikayetlerin sonunda en yakın sağlık kuruluşuna gittiniz ve hiçbir şeyinizin olmadığı bilgisini aldınız ve sağlık kuruluşundan çıktıktan sonra ilk aklınıza gelen şey “Sanırım bu doktor da işinde iyi değil ve benim tanımı koyamadı.” oldu. Ancak durumun belki de böyle olmadığını hiç düşündünüz mü?
Sizlere belki de bu duygu durumlarının sadece badem tanesi büyüklüğünde beyinde bulunan “Amigdala” denilen bir bölümün fazla aktivasyonundan kaynaklanabileceğini söylesek.
Amigdala Nedir?
Amigdala, beynin medial temporal lobunda bulunan bademe bezeyen ve beyindeki özellikle korku duygusunu düzenleyen yapıdır. Amigdala ilk olarak 1822 yılında Kark Frşedrich Burdach tarafından ortaya konulmuştur. Yapılan bazı araştırmalarda amigdalası bulunmayan maymunların insanlara, yine amigdalası bulunmayan farelerin ise kedilere karşı korku davranışları sergilemedikleri saptanmıştır. Amigdala yapısının korku, endişe ve saldırganlık gibi bazı anksiyete bozukluklara veya panik ataklara işaret eden duyguların ortaya çıkmasını sağladığı belirtilmiştir (Davis M. ve Shi C.).
Kişiler üzerinde yapılan farklı bir deneyde ise farklı yaş ve cinsiyete sahip kişilerin kaygı ve korku durumlarına göre fMRI (Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntülemesi) ile amigdala yapıları görüntülendiğinde korku ve kaygı seviyesi yüksek olan kişilerin amigdala aktivasyonun standart kişilere göre çok daha fazla olduğu saptanmıştır (Herrington J. vd.).
Panik Atak Nedir?
Ruhsal Bozukluklar Tanısal ve Sayımsal Elkitabı’na göre panik atak tanımı; “Dakikalar içinde zirveye ulaşan ani yoğun korku veya yoğun rahatsızlık dalgasıdır.’
Dünyada panik atak, depresyondan sonra en sık görülen psikolojik rahatsızlıklardan biridir ve dünya nüfusunun yaklaşık %10’u hayatında en az bir defa panik atak geçirmiştir. Panik atak geçiren kişilerden yaklaşık %12,5’inin ise panik bozukluk rahatsızlığına sahiptir. Kişiye panik bozukluk teşhisi konulabilmesi için birden fazla atağın sonrasında bir ay boyunca yeniden panik atak yaşamaktan korkma, ataklarla ilgili uyumsuz davranışlarla tekrarlayan panik ataklar yaşaması gerekmektedir.
Kişi panik atakta belirtilen durumlardan bir kaçını birden fazla kez yaşamışsa ve fiziki muayene sonrası herhangi bir problemi olmadığı (kalp rahatsızlığı, kronik astım, diyabet gibi) uzman bir kişi tarafından belirtilmişse, mutlaka bir uzman psikoloğa veya psikiyatriste danışmalıdır (DSM-5; Magraf J.).
Panik Atak Tedavisi
Uzman yardımı ile doğru bir tanı ve tedavi yöntemi izlendiğinde, panik atak ile başa çıkabilirsiniz. Uzman eşliğinde gerçekleştirilen çeşitli terapi teknikleri ve gerektiğinde ilaç desteği ile rahatsızlığı yaşayan kişilerin şikayetleri günlük hayatlarını rahatlıkla sürebilecekleri boyutlara gerilemektedir. Bunun dışında beslenme, uyku düzeni, sosyal hayattaki ilişkiler gibi hayat rutinlerinizi de gözden geçirmeniz rahatsızlığınızın gerilemesine faydalı olacaktır.
Profesör Ziemann’nın yaptığı bir çalışmada beyinde pH seviyesinin düşmesi panik atak geçirme olasılığınızı artırmaktadır. Yapılan çalışmada CO2 oranı yüksek olan bir ortamda solunum yaptırılan deney hayvanlarının panik atak geçirme olasılıklarının arttığı gözlenmiştir. Artan CO2 miktarının özellikle beyinde ortam asitliğinin artmasına sebep olmaktadır. Ortam asitliğinin artması pH seviyesinin düşmesine sebep vererek yukarıda da bahsedilen amigdala yapısının daha aktif hale gelmesine sebep olmaktadır.
Beyindeki asitlik düzeyinin regüle edilmesi için ise çeşitli minerallerin tüketiminin faydalı olacağı yine aynı yazıda belirtilmiştir.
Yapılan çalışmada bikarbonatça zengin diyet uygulanan deney hayvanlarının panik atak davranışlarında azalmalar olduğu ortaya konulmuştur (Ziemann A. vd.).
Özellikle bikarbonatça zengin doğal mineralli sular ve doğal zengin mineralli sular başta olmak üzere ıspanak, lahana, salatalık, kereviz, maydanoz, brokoli, avakado, domates, biber, patetes gibi diğer minerallere de sahip meyve ve sebzelerin diyetlerimize eklenmesi vücuttaki pH dengesini sağlayarak vücudun asitlik düzeyini regüle etmektedir (Schwalfenberg G.).
Düzenli ve sağlıklı beslenmenin uyku düzenini dengelediği ve depresyon, anksiyete bozukluk, panik atak gibi rahatsızlıkların semptomlarının daha hafif seyretmesine sebep olduğu çeşitli bilim insanları tarafından ortaya konulmuştur. Bunların dışında meditasyon veya yoga gibi düşünce ve duygularımızı kontrol altına almayı sağlayan çeşitli beyin egzersizleri yapmak da bu tür duygu durumu bozuklarının yıkıcı etkilerini azaltmaya yardımcı olmaktadır.
Beden sağlığımız kadar mental sağlığımız da hayatımıza sorunsuz bir şekilde devam edebilmemiz açısından oldukça önemlidir. Mental sağlığımızın yeterince iyi olmaması, arkadaşlarımız ile sosyalleşmek gibi basit aktiviteleri dahi dayanılmaz birer işkence haline getirebilir. Kendinizde ya da çevrenizdeki kişilerde bu tür mental sağlıkta olumsuzluklar olduğunu düşünüyorsanız mutlaka bir uzmana danışıp yardım almayı ihmal etmeyiniz.
Bir uzman ile bu tür konuları konuşmak sizi toplumdan ayrıştırmayıp sizin toplum ile daha uyumlu bir birey haline gelmenize ve hayatınızı daha mutlu, huzurlu ve anlamlı yaşamanıza katkıda bulunur.
Kaynak: