Rüzgar Enerjisi
Günümüzde petrol ve gaz fiyatları rekor seviyelere ulaşmış durumda. Ekonomik gelişmeler, nüfus artışı, sanayinin gelişmesi ile birlikte tüketim artıyor ve bununla birlikte küresel enerji ihtiyacımız da artıyor. Küresel enerji ihtiyacımızı karşılayabilmek için kullanılan fosil yakıtlar hepimizin bildiği gibi ve bugün etkilerini yoğun bir şekilde gördüğümüz iklim değişikliğine sebep oluyor.
Fosil yakıtlar sadece iklim değişikliğine neden olmuyor, bu kaynaklar aynı zamanda tükenebilir kaynaklar. Dünyadaki enerji tüketim hızı, fosil yakıtların oluşum hızının 300 Bin katına eşit. Bir örnek ile açıklayacak olursak; 1 günlük enerji ihtiyacımız için 1000 yıllık fosil yakıt oluşumunu tüketiyoruz. Bu durum fosil yakıt rezervlerinin giderek tükeneceğinin bir göstergesi niteliğinde.
Enerji, su ve iklimin korunması konularındaki endişeler en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Bu acil sorunların üstüne gitmek ve uygarlığımızın geleceğini riske atmamak için artık küresel bir eylem gerekiyor.
Tüm bu nedenlerle ülkeler hidrolik enerji (hidroelektrik), rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, jeotermal enerji, biyokütle enerjisi, hidrojen enerjisi, dalga enerjisi, gelgit enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş durumda. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında rüzgar enerjisi; temiz, güvenilir ve düşük işletme maliyetine sahip bir enerji çeşidi olması nedeni ile tercih sebebi.
Rüzgar türbin teknolojisinde özellikle türbin çeşitleri ve türbin yüksekliklerinde son yıllarda yaşanan gelişmeler sayesinde rüzgar enerjisinden elektrik üretim maliyetleri düşerek rüzgar enerjisi fosil yakıtlarla rekabet edebilecek pozisyona gelmiştir. Bu nedenle de gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgar enerjisine olan yatırımları desteklemektedir.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki 500 KW kapasiteye sahip bir rüzgar türbini, 57.000 ağacın sağladığı CO2 temizleme işine eşdeğer bir kapasiteye sahip. Bununla birlikte dünya genelindeki elektrik enerjisi ihtiyacının sadece %10’luk bölümünün 2025 yılına kadar rüzgar enerjisinden karşılanması durumunda atmosfere salınan CO2 emisyonunun 1,41 G ton azalacağı belirtiliyor.
Rüzgar türbinleri aynı zamanda düşük maliyetli olmaları bakımından da diğer yenilenebilir enerjilere kıyasla tercih sebebi. İlk yatırım aşamasında yüksek maliyet gerektiren rüzgar türbinlerinin işletme maliyetleri oldukça düşük.
Türkiye’de Rüzgar Enerjisi
Ülkemizde rüzgar enerjisinin durumuna bakacak olursak, ilk rüzgar enerjisi santrali 1,5 MW kapasite ile 1998 yılında İzmir’in Çeşme ilçesinde kuruldu. 1998 yılından 2005 yılına kadar rüzgar enerjisi santrali alanında ciddi gelişmeler yaşanmadı. Ancak 10 Mayıs 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5346 no’lu Yenilenebilir Enerji Kanunu ve gelişen teknoloji ile birlikte rüzgar enerjisi alanında ciddi ilerlemeler kaydettik.
TÜREB’in 2018 yılı başında yayımladığı Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu’na göre; 1998 yılında 8,7 MW olan kurulu gücümüz 2017 yılı sonunda 6872 MW seviyelerine ulaştı. 2017 yılı içerisinde 766 MW RES işletmeye alan Türkiye, Avrupa’da 4. Dünyada ise 8. sırada yer aldı. Çin ise 19,660 MW kurulum ile birinci sırada yer alıyor.
Türkiye’deki rüzgar enerjisi santrallerinin bölgesel dağılımı ise şöyle: Ege, Marmara, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu. Vermliliği düşük olduğundan Doğu Anadolu Bölgesinde rüzgar enerjisi santrali yer almıyor.
İl bazında bakacak olursak İzmir en çok rüzgar enerjisi santralinin bulunduğu şehrimiz. İzmir’i, Balıkesir, Manisa, Hatay ve Çanakkale takip ediyor. Toplamda 28 ilde işletme halinde RES (rüzgar enerjisi santrali) bulunuyor.
2017 yılı sonu itibari ile işletmede 164, inşa halinde ise 26 rüzgar enerjisi santrali yer alıyor.
En çok tercih edilen türbin markaları ise sırasıyla şöyle; Nordex, Vestaş, ENERCON.
Kule ve kanat üretiminde üretimin %30’u iç piyasaya sunulurken, %70’i ise ihraç edilmektedir.
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yapmış olduğu açıklamaya göre, yenilenebilir enerji alanında dünyada önde gelen ülkeler arasında yer alabilmek için her yıl 1 GW rüzgar kapasitesinin devreye alınarak önümüzdeki 10 yıl boyunca toplamda 10 GW rüzgar yatırımının yapılması yönünde adımlar atılacağı bildirilmiştir.
Dünyada Rüzgar Enerjisi
Dünyadaki kurulu güce bakacak olursak, Çin, ABD, Almanya, Hindistan ve İspanya ilk beş sırada yer alan ülkeler. Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi’nin (GWEC – Global Wind Energy Cocuncil) 2017 yılı sonunda yayınladığı rapora göre Çin 188,392 MW kurulum ile her ne kadar birinci sırada olsa da ülkesindeki toplam elektrik ihtiyacının yalnızca %4,8’ini rüzgar enerjisinden karşılıyor.
Almanya ise yüzölçümü olarak Türkiye’nin yarısı büyüklüğünde olmasına ve rüzgar enerjisi potansiyeli de Türkiye’ye oranla %25-%30 daha düşük olmasına rağmen her yıl yaklaşık 5.000 MW rüzgar enerjisi santrali işletmeye alıyor ve dünyada 3. sırada yer alıyor. Bu anlamda Almanya örnek alınması gereken ülkelerden biri.
Danimarka ise offshore rüzgar santralleri ile bilinen bir ülke. Danimarka, toplam elektrik enerjisi ihtiyacının %140’ını rüzgar enerjisi santrallerinden karşılarken enerji fazlasını da Almanya, Norveç ve İsveç gibi ülkelere ihraç ediyor. Bu durum, ihtiyacımız olan enerjinin tamamını yenilenebilir kaynaklardan sağlamamızın hayal olmadığını gösteriyor.
Türkiye Toplam Elektrik Enerjisi İhtiyacının %57’sini Rüzgar Enerjisinden Karşılayabilir
Türkiye’nin rüzgar enerjisi potansiyeli, onshore diye adlandırdığımız karasalda 48.000 MW ve offshore diye adlandırdığımız denizde ise 18.000 MW. Kabaca bir hesap yapacak olursak Türkiye karasalda tüm potansiyelini kullanırsa bugün ihtiyacı olan elektrik enerjisinin %44’ünü ve potansiyelinin tamamını kullandığında ise toplam elektrik enerjisi ihtiyacının %57’sini rüzgar enerjisi santrallerinden karşılayabilir.
Türkiye’de Offshore Rüzgar Enerjisi
Avrupa’da rüzgar verimliliğinin yüksek olduğu offshore rüzgar enerjisi santralleri kurulumları giderek yaygınlaşıyor. Ülkemizde ise henüz offshore rüzgar enerjisi santrali bulunmuyor. Türkiye’de rüzgar verimi yüksek karasal alanların azaldığı göz önünde bulndurulduğunda off-shore rüzgar santrali projelerinin hayata geçmesi kaçınılmaz olacaktır.
Offshore rüzgar enerjisi santralleri yüksek işletme maliyetine sahip fakat onshore alanlara göre daha fazla elektrik üretme potansiyeline sahip. 2017 yılı sonu verilerine göre Dünya’nın en büyük off-shore rüzgar santrali 630 MW kapasiteyle İngiltere’de bulunan London Array. Global’de offshore rüzgar santrallerinde en yüksek kapasiteye sahip ülkeler sırasıyla; İngiltere, Almanya ve Çin. Dünya genelinde offshore rüzgar santrali kurulu gücü ise 18.814 MW.
Türkiye’de hali hazırda bulunan rüzgar santrallerinin toplam kurulu gücü yaklaşık 8GW ve tamamı kara üstünde kurulu. Avrupa’da işletmede olan rüzgar santralleri kurulu gücünün sadece %8’i (15GW) offshore santrallerden oluşuyor.
Türkiye’de rüzgar verimi yüksek yani kapasite kullanım oranı %40’ın üstünde olan bölgelerde onshore rüzgar enerji santralleri kurulmuş durumda. Kapasite kullanım oranı %40’ın altında olan bölgelerde ise rüzgar enerjisi santrali kurulması ekonomik olarak mantıklı değil. Bu nedenle yüksek kapasite kullanım oranına sahip offshore rüzgar santrali projelerinin hayata geçirilmesi yakın görünüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2018 yılında 1 GW kapasiteli offshore YEKA ihalesi yapacağını duyurdu. Hatta geçtiğimiz Mart ayında aday bölgeler de belli oldu.
Türkiye’nin de ilk off-shore rüzgar YEKA projesi olma özelliğini taşıyacak proje için ise aday bölgeler Saros, Kıyıköy ve Gelibolu olarak açıklandı.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından söz konusu alanlar için detaylı çalışmalara başlandı.
Çalışmaların ardından, aday alanlar arasından en uygun bölgeler seçilerek ihale şartnamesi hazırlanacak.
Yine geçtiğimiz yıl tamamlanan 1 GW kapasiteli ihale sonucunda rüzgar enerjisi santrallerinin devreye alınması ile birlikte 1,1 milyon evin yıllık elektrik ihtiyacı bu santrallerden karşılanabilecek.
Yerli Üretim Teşvik Edilmeli
2011 yılında başlanan MİLRES (Milli Rüzgar Enerjisi Projesi) prototip türbin üretimi projesi kapsamında büyük güç kapasiteli rüzgar türbinlerinin ülkemizde de üretilmesi hedeflenmektedir.
Projenin ilk aşamasinda 9 farklı üniversite ve kurumdan 98 araştırmacı ve 23 lisansüstü öğrenci görev alıyor. Proje Yöneticiliğini Sabanci Üniversitesi’nin yaptığı MİLRES Projesi’nde Proje Yürütücüleri; TÜBİTAK MAM ,TAI, İstanbul Ulaşım AŞ. ve İstanbul Teknik Üniversitesi’dir.
İlk aşamada 500 Kw ardından 2500 KW kapasiteli prototiplerin yapılması hedeflenen proje kapsamında 500 Kw kapasiteli yerli prototipin üretimi tamamlandı ve %80’den fazla yerlilik oranı sağlandı.
Devletin de desteği ve teşvikleri ile birlikte enerjide dışa bağımlılığımızın azalması söz konusu olabilecek, yerli üretim teşvik edildiği ve geliştiği takdirde yatırım maliyetleri düşecek ve bu sayede rüzgar enerjisi yatırımlarında artış kaçınılmaz olacaktır.
Devletin farklı teşvik mekanizmalarını devreye alması ve yasal düzenlemeler getirmesi ile birlikte rüzgar enerjisi yatırımlarının artacağına ve yerli üretimin desteklenmesi ile birlikte enerjide bağımsız bir ülke olabiliriz.
Ekolojist.net kurucusu Pınar Özurgancı Eşkin, İhlas Haber Ajansı’na verdiği röportajda Türkiye’deki rüzgar enerjisi durumunu değerlendirdi. Röportajın detaylarına buradan röportajın videosuna ise aşağıdan ulaşabilirsiniz.