Eko-Anksiyete Dünyayı Kurtarabilir mi?

eko anksiyete

Sanayi devrimi ile hız kazanan iklim değişikliği, son yıllarda kendini bir gün bile unutturmuyor. İnsanlık olarak doğaya verdiğimiz zarar sonucunda ortaya çıkan hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, artan doğal afetler, aşırı hava olayları, gıda kıtlığı, kuraklık ve salgın hastalıklar hepimizi strese sokuyor.

Ancak, bazı kişiler bu konuya karşı daha duyarlı ve günden güne artan sorunlara karşı doğal olarak sessiz kalamıyor. Özellikle iklim krizinin etkilerini daha çok hisseden bölgelerde yaşayanlar, etkileri deneyimleyenler ve bu konuda araştırmalar yapan bireylerde endişe oranı artıyor. Amerikan Psikoloji Derneği’ne göre 2020 yılındaki bir ankete göre yetişkinlerin 3’te 2’sinde farklı seviyelerde eko anksiyete görülüyor. Oran, 34 yaşın altına indiği zaman her iki kişiden birinde eko-anksiyete ile karşılaşılıyor. İklim krizinin etkilerine bakınca aslında bu endişenin hiç de yersiz olmadığını anlayabiliyoruz.

Günümüzde bu durum bana kalırsa 3’e ayrılıyor.

  • İklim kriziyle ilgili hiç endişesi olmayanlar,
  • Endişeyi sağlıklı bir şekilde yönetenler
  • Endişeyi çok yoğun yaşayanlar.

Çevremde gözlemlediğim kadarıyla bu konuda çok rahat olan bireyler ya bilgi eksikliği yaşıyorlar ya da bilinçli olarak bilimsel verilerden uzak duruyorlar. Bir nevi “cahillik mutluluktur” mottosu. Korkunç gerçeklerden uzak durmak, o gerçekliği reddetmeyi kolaylaştırıyor. Keşke okumayı, dinlemeyi bıraktığımızda iklim krizi sona erse…

Ancak, işler böyle yürümüyor. Her yaş grubunun bu konuda eğitilmesinin, durumun ehemmiyetini anlamasının önemi çok büyük. Endişe olmak zorunda çünkü endişe bizi harekete geçiriyor. Fakat, dozu çok önemli çünkü enteresan bir şekilde ekolojik endişe oranı arttıkça enerji azalıyor. Kişi bu durumda da içinde bulunduğu krizi değiştirmek için hareket edemez hale geliyor. Hatta uyku ve yeme bozukluklarına sebebiyet vererek kişinin bütünsel sağlığını büyük oranda etkileyebiliyor.

Böyle bir durumda kesinlikle profesyonel bir yardım alınmasını öneririm. Önce kendimizi iyileştirip sonra çevreyi iyileştirmeliyiz. Bu hem daha kolay hem de daha sağlıklı bir yol. İşte bu yüzden endişe ve stresi, yapıcı bir şekilde kullanarak harekete geçmek yapılabilecek en iyi şey.

Eko Anksiyete Belirtileri Nedir?

  • İklim değişikliği için aksiyona geçmeyen veya bu krizi reddeden bireylere ve geçmiş nesillere karşı duyulan öfke
  • Panik ve endişe
  • Karamsarlık
  • Varoluşsal endişe
  • Karbon ayak iziyle ilgili suçluluk hissetmek
  • Depresyon

Eko Anksiyete için Ne Yapılabilir?

  • Karbon ayak izini azaltarak daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemek.
  • Bitkisel beslenmeye geçiş yapmak, bisiklet kullanmak (hem sağlık, hem çevre için).
  • Yakın çevreyi iklim krizi hakkında bilgilendirmek.
  • İklim krizi, ekoloji, biyoçeşitlilik ile ilgilenen ve bu konularla ilgili çalışmalar yapan bireylerle etkileşim halinde olmak.
  • Yalnız olmadığını hatırlamak.

Bizzat eko-anksiyete yaşayan bir birey olarak ben bu yöntemlerin iyileştirici etkisini her gün hissediyorum. Ancak şunu da eklemeliyim; tabii ki de her gün kendimizi dengeli, enerjik ve verimli hissedemeyebiliriz. Sonuçta insanız. Bu durumda da olası duyguları kabul edip, elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız.

Öfke, aşırı üzüntü, aşırı panik, karamsarlık, suçluluk kişiyi oldukça hızlı ve yoğun şekilde etkileyen duygular ve hallerdir. Bu sebeple kişinin kendini kurban psikolojisine kaptırmaması, yalnız olmadığını ve bu duyguların geçici olduğunu kendine hatırlatmasının önemli olduğuna inanıyorum. İnişleri ve çıkışları da olduğu gibi kabul etmeliyiz çünkü bu iş gerçekten kolay değil. Neticede dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz, değil mi?

Yazar Hakkında

Nazlı Özkale

Kısa bio: İklim ve hayvan hakları aktivisti, vegan

LinkedIn'de Ziyaret Et
Instagram'da Ziyaret Et